Aşk Üzerine Söylenmiş Herşey
1914 yılında Ayastefanos’ta (Yeşilköy) Rus Abidesinin yıkılışını konu alan kısa filmin çekimiyle birlikte başlayan Türk Sineması’nda nedense, uzun süre “AŞK” hiç akla gelmemiş. Pek tabidir ki, bu yıllar içinde insanlar büyük aşklar yaşamıştır, hatta aşkına karşılık bulamayıp da intihar edenler bile olmuştur. Büyük-küçük birçok şairlerimiz aşk şiirleri yazmıştır ama hiçbir yönetmenimiz “AŞK” başlığı altında bir film çevirmeyi uzun süre düşünmemiş. Ancak; 1922 yılında Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ve yazdığı “İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk” zamanın polis dosyalarından alınmış bir filmdir. Aynı zamanda film Şişli güzeli Mediha Hanımın Facia-ı katli ismiyle de anılmaktadır. Aşk Faciasının konusu gerçek bir olaydan kaynaklanmaktadır. “Bir hayat kadını olan Şişli güzeli Mediha Hanım zevk, safa düşkünüdür. Yuva yıkan ve vamp kadın tipine yakın özellikler taşır. Hamdi Bey ile dost hayatı yaşayan Mediha Hanım kendisini kıskanan ve başka erkeklerle de beraber olmasını hazmedemeyen dostu tarafından öldürülür”. (1)
1914 yılında Ayastefanos’ta (Yeşilköy) Rus Abidesinin yıkılışını konu alan kısa filmin çekimiyle birlikte başlayan Türk Sineması’nda nedense, uzun süre “AŞK” hiç akla gelmemiş. Pek tabidir ki, bu yıllar içinde insanlar büyük aşklar yaşamıştır, hatta aşkına karşılık bulamayıp da intihar edenler bile olmuştur. Büyük-küçük birçok şairlerimiz aşk şiirleri yazmıştır ama hiçbir yönetmenimiz “AŞK” başlığı altında bir film çevirmeyi uzun süre düşünmemiş. Ancak; 1922 yılında Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ve yazdığı “İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk” zamanın polis dosyalarından alınmış bir filmdir. Aynı zamanda film Şişli güzeli Mediha Hanımın Facia-ı katli ismiyle de anılmaktadır. Aşk Faciasının konusu gerçek bir olaydan kaynaklanmaktadır. “Bir hayat kadını olan Şişli güzeli Mediha Hanım zevk, safa düşkünüdür. Yuva yıkan ve vamp kadın tipine yakın özellikler taşır. Hamdi Bey ile dost hayatı yaşayan Mediha Hanım kendisini kıskanan ve başka erkeklerle de beraber olmasını hazmedemeyen dostu tarafından öldürülür”. (1)
Sinema tarihimizde ilk polisiye film olmasının yanı sıra, cinsellik unsurlarını da taşıması yönünden önem kazanmıştır.
Oynayanlar: Anna Mariyeviç (Mediha), Dr. Emin Beliğ Belli (Mediha’nın aşığı Sadi), Liana Console (İffet), Roza Felekyan (Mediha hanım), Aznif Mınakyan, (Ziynet), Mme Blanche, Vahram Papazyan (Kemal), Siranuş Aleksanyan, Behzat Haki Butak (aşçı Vasfi Rıza), Vasfi Rıza Zobu, Refik Kemal Arduman, Onnik Binemeciyan (Ali), Dr. Neşet Avedyan, Nişanyan, Madam Panayota, Liane Console (İffet), Madam Blanş, Sıranuş Aleksanyan, Dr. Neşet, Avedyan, Nişanyan

Bir gece Sadi ve kadınlar, boğazda yemekten dönerlerken, tecavüze uğrarlar, kadınlar öldürülür, Sadi ise yaralanır. Sadi olayları hatırlamaz, hafızasını yitirmiştir. Bu nedenle de mahkemede kadınları kendisinin öldürdüğünü söyler. Durumu öğrenen Kemal büyük acılar içindedir, çünkü kadınları o öldürmüştür. Sadi'ye durumu anlatırsa da kimse buna inanmaz ve sonunda Kemal intihar eder.
Bu sıralarda tüm dünyanın gözü önünde Anadolu’da devam etmekte olan Kurtuluş Savaşı bütün şiddetiyle devam etmekteydi. Bu hareket sonucu istilacı kuvvetler gerisin geriye dönerken, “Malul Gaziler Cemiyeti” de son denemeleri yapıyordu. Fehim Efendi ve Karagözoğlu’ndan sonra, bu kez, derneğin rejisörlüğüne Fazlı Necip getirildi. Bununla birlikte Fazlı Necip çevirmeyi tasarladığı “Lale Devri” adlı tarihsel konu ile “Binbir Direk Vak’ası” yahut “Tayyarzade” adlı, İstanbul batakhanelerine dair bir meddah hikayesini filme çekemedi.
Bu başarısız girişim üzerine, dernek daha öncede yaptığı gibi, yine elindeki sinema cihazlarını kiralamak yoluna başvurdu. Seden Kardeşler’in 1919 yılında kurduğu film şirketi Kemal Film ile bir anlaşma yaptı. Ancak Anadolu’daki harekatın kesin sonucu alınmak üzereydi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nda da bir ‘Ordu Film Alma Dairesi kurulduğundan, Malul Gaziler Cemiyeti’ne verilmiş olan sinema cihazları geri alındı. Ve Ordu Film Alma Dairesi, kaçan düşmanın dönüş yolu üzerindeki köy ve kasabalarda işlediği vahşeti tespit etti. Sonradan, çekilen bu filmler kurgulanarak “İstiklal/Zafer Yollarında (İzmir Zaferi) adlı belgesel film meydana getirildi.
Not: İlk özel sinema kuruluşu Kemal Film Şirketi ile Muhsin Ertuğrul'un Türkiye'de yönettiği "ilk film olup bugün kayıplar listesindedir.
► İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk", o günlerde geçen hakiki bir aşk faciasından mülhemdi. Çok tutulmuştu. Ali Efendi ve Kemal Bey sinemalarında gösterilen filmin ilk gösterimi 20 Kasım 1922 tarihinde yapılmıştır.
Film henüz gösterime girmeden evvel basında da büyük ilgi görmüştü. Yeni İnci gazetesinde yayınlanan habere göre filmin bir kopyası Fransa'ya ve Amerika'ya gönderilmişti. Kemal Film platosunun, Avrupa film platolarından bir farkı olmadığını bildiren haberde film setinden de fotoğraflar kullanılmıştı.
Bu nüshamızın sinema musahabesini bizdeki sinema imalathanelerine hasredeceğiz. Karilerim bu yeni tabir karşısında belki mütehahyyir kalacaklardır. Bizde sinema imalathanesi var mı diyeceklerdir. Evet var. Hem Avrupa sinema atelyeleri zenginliğinde atelyelerimiz de mevcuttur. Bizde sinemacılık pek yeni olmakla beraber pek büyük adımlarla ilerliyor. Harbi umumide gazetemizin sahibi imtiyazı tarafından Müdafaa-i Milliye Cemiyeii Sinema Şubesi'nde atılan ilk adımlar harbin gaileleri, mütehassısların mefkudiyeti yüzünden akim kalmış ve o günden beri sinemacılıkta hiçbir terakki gösterememiştik. Vakta ki Ertuğru Muhsin Bey Almanya'da sinemacılığı kendine ihtisas edip geldi. Gayyur iki Türk, Kemal ve Şakir biraderler bu kıymetli artistten istifade etmenin yolunu buldular ve vazettikleri sermayelerle Eyüp Sultan'da mükemmel bir sinema atelyesi vücuda getirdiler.
Biz bu atelyeyi ziyaret ettik. Gördüğümüz teşkilat, intizam diyebiliriz ki Avrupa'nın birçok sinema stüdyosunun fevkindedir. Ertuğrul Muhsin'İn bu işlerde vukufu, Kemal Bey'in hüsnüniyetine inzimam etmiş öyle asri bir şekilde tesisat yapılmış ki, Türklük bu vücuda gelen teşkilattan bihakkın iftihar edebilir. Ertuğrul Muhsin Bey Almanya'da vaktini boş geçirmediğini, sinemaya taalluk eden her şeyi tetkik ve tetebbü ettiğini ispat etti.
Biz bu musahabemizde "Kemal Film" atelyelerinden çıkacak "İstanbul'da Bİr Facia-ı Aşk" unvanlı filmden bahsediyoruz ve atelyeleri ziyaret esnasında aldığımız fotoğrafları neşreyliyoruz. "İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk" filmi baştan aşağıya Ertuğrul Muhsin Bey tarafından vaz'ı sahne" edilmiş bir filmdir. Elyevm Fransa'ya ve Amerika'ya birer kopyaları giden bu film yakında İstanbul'da gösterilecektir. Filmin mevzuunu burada teşhir ederek makalemize reklam mahiyeti vermek istemiyoruz. Yalnız filmin İstanbul'da olmuş bir vakıa clduğunu kaydedelim.
Bu film gerek vaz'ı sahne, gerek dekor, gerekse priz itibariyle şimdiye kadar İstanbul'da imal edilen filmleri gölgede bırakacak kadar güzel ve kusursuzdur. Hatta diyebiliriz ki Ertuğrul Muhsin'in sinemacılığa olan vukufu sayesinde bu film san'at noktai nazarından Avrupa'nın bir çok eserine faiktir. Türkiye'nin genç sinema müteşebbisi işte böyle parlak bir semere vermiş bulunuyor. Filmin temsilinde, bütün karilerimizin söylediklerimizi tasdik edeceklerine hiç şüphe etmiyoruz.
Filmin başlıca parçalarının fotoğraflarını bu nüshamızda dercederken bu güzel filmi vücuda getiren artistleri tebrik etmeyi münasip gördük.
Sinemacılık bizde pek yeni bir san'at olmakla beraber, ilk tecrübelerimizin bu kadar muvaffakiyetle neticelenmiş olması atide Türk filmlerinin pek büyük adımlarla ileri gideceğini bize kafi derece ispat ediyor. Bu Filmin Türk sinema tarihindeki en önemli özelliği ise, konusunun gerçek bir olaydan alınmasıyla, Türk sinemasında ilk defa "gerçekçilik” çabalarının başlatılmış olmasıdır, üstelik ilk kez "polisiye" bir konuya el atarak. Ancak ne yazık ki bu gerçekçilik çabaları, bir tiyatro adamı olan Muhsin Ertuğrul ile gölgelenecek, diğer filmler de tiyatrocuların esaretinden kurtulamayacaktır. (Gülşah Nezaket Maraşlı, “Osman Fahir Seden’le Türk Sinemasında Düet” syf: 47 )
(1) Agah Özgüç “Türlerle Türk Sineması” Dünya Yayıncılık Ekim 2005 – İstanbul
(2]) Osmanlı döneminde Müslüman Türk kadınlarının sahneye çıkması yasaklanmıştı. Sahnelere Rum ve Ermeni kadın oyuncuların çıkması serbestti. Cumhuriyet’in ilanı ile beraber, sahne ve perdelerde Türk kadınları da boy göstermeye başlamıştır. Tiyatroda ilk kez Afife Jale, Sinemada ise 1923 yılında “Ateşten Gömlek” filminde rol alan Bedia Muvahhit ile Neyyire Neyir ilk kadın oyuncu olmuşlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder