Yıl 1979: 16. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni Yolcular, Demiryol, Yusuf ile Kenan filmlerini yasaklayıp, bazı bölümleri kesmek istemesi üzerine tüm yapımcı ve yönetmenler şenlikten çekilme kararı aldı. Jüri üyeleri “Tüm filmleri değerlendirme olanağı bulamadığımızdan, uzun metrajlı filmler dalında yapılan yarışmaya katılan yapıtları değerlendirmeme kararını oy birliği ile aldık” şeklinde açıklama yaparak durumu protesto ettiler. Sansüre karşı bir duruş sergileyen festival yönetimi, iptal etmişti.
1979 yılında yarışan filmler şunlardı:
“Seninle Son Defa / Feyzi Tuna”, “Töre / Ümit Efekan”, “Altın Şehir / Orhan Aksoy”, “Kanal / Erden Kıral”, “Vatandaş Rıza / Cüneyt Arkın” “İsyan / Orhan Aksoy”, “Sensiz Yaşayamam / Metin Erksan”, “Kara Kafa / Korhan Yurtsever”, “Bebek / İhsan Yüce”, “Yolcular / Yavuz Pağda”, “Demiryol / Yavuz Özkan” ve “Yusuf ile Kenan / Ömer Kavur”.
Yıl 1980:. Festivalden bir gün önce, 12 Eylül askeri darbesi olur; tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilir ve festival iptal edilir…
1980 yılının yarışma filmleri şunlardı:
“Adak, “Sürü, Doktor, “Bebek", “Yolcular, “Demiryol, “Yusuf ile Kenan, “Bereketli Topraklar Üzerinde, “Gül Hasan, “Derya Gülü
Demiryol Fırtına İnsanları
Yönetmen: Yavuz Özkan, Senaryo: Mahmut Tali Öngören, Yavuz Özkan, Görüntü Yönetmeni: İzzet Akay,Yapım: Tan Film / Yavuz Özkan
Oyuncular: Tarık Akan (Bülent), Fikret Hakan (Hasan), Sevda Aktolga, Neslihan Danışman, Güler Ökten, Hikmet Çelik, Doğan Bavli, Kaynak Tosun, Yavuz Özkan
Konu: Demiryolu işçilerinin grev öyküsü. Grev komitesinde görevli işçi Hasan, kardeşi Bülent ve arkadaşları, bir süpermarketin yiyecek kamyonunu kaçırırlar. Ve çeşitli olaylardan sonra kaçıp, bir eve sığınırlar. Bu yabancı evde iki kız kardeş vardır. Kızların küçüğü Sema öğrencidir ve devrimci gruplara sempati duymaktadır. Ablası Sibel ise zengin evlerinde özel İngilizce dersleri veren bir kızdır. Bülent'le Selim bu evi güvenli bulmazlar. Ve Hasan 'ın aracılığıyla başka bir yere giderler. Bülent, saklandığı evde polis çatışması sonucunda vurulur. Bu ara Haydarpaşa'da büyük bir yangın çıkartılır. İşçiler yangını söndürmek için çaba harcarlarken, yangının işçiler tarafından çıkartıldığı öne sürülür. Ve grev çözülmeye yüz tutar. Birçok işçi tutuklanır. Ama bir süre sonra bir dayanışma sonucu grev, daha güçlü ve daha bilinçli bir biçimde sürüp gider.
"Demiryol", Türkiye'de sürüp giden kargaşadan, toplumsal çalkantılardan, sınıfsal savaşımdan ilginç ve canlı bir kesit getiriyor. Filmde bu kargaşada yan oluşturan tüm kesimler (sınıflar ve ara sınıflar) temsil ediliyor. Bir yanda büyük burjuvazi var: Yabancı sermaye temsilcileriyle görkemli partilerde, toplantılarda içice, ülkenin yazgısını saptayan, aslında kendisine (özel sektöre) yönelmiş olmayan bir demiryolu grevinden politik amaçlarla yararlanmak isteyen bir büyük burjuvazi... Diğer yanda işçi kesimi var: Büyük ölçüde örgütlenmiş, bilinçlenmiş, ancak içinde hala ve eksik bilinçlenme, ya da kısa vadeli çıkarlar yüzünden ihanet öğeleri taşıyan... Ve ara yerdeki küçük burjuvazi, özellikle 2 kız kardeşte simgeleniyor: Rastlantı sonucu olaylara karışan iki kız kardeşten biri, kurduğu özel ilişkiler ve bilinç düzeyi nedeniyle büyük burjuvaziye yakınlaşırken, diğeri, duygusal bir yakınlık duyduğu devrimcilerin safına katılmaya adaydır. Devrimci savaşımda hatırı sayılır bir güç oluşturan öğrenci kesimi de var filmde: Hatalarıyla, sevaplarıyla, yanlışlarıyla, doğrularıyla, grev odağı çevresinde yerini alıyor bu kesim de...
Özkan, bu kişiler arasındaki ilişkileri işlerken asıl seçimini ve asıl bildirisini açıklıkla ortaya koyuyor. Bu, öncelikle örgütlü ve disiplinli savaşıma olan inançtır. Filmin ana teması ve mesajı budur: Örgütlü savaşım gereği. Ama Özkan, bunu yaparken, yanlış bulduğu tavırları da tümüyle mahkum etmiyor. Daha doğrusu mahkum ediyor da, yine de onlara belli bir sevecenlikle, belli bir anlayışla yaklaşmağa çalışıyor. Bülent tipi, sözgelimi... Bu tip, Türkiye'deki solun önemli bir bölümünün de onaylamadığı eylem biçimi, yaşamın her anında sloganlarla konuşması gibi davranışlarıyla, eleştiriliyor kuşkusuz. Ama bir kukla, bir karikatür, tümüyle olumsuz bir tip haline getirilmiyor. Yanlış bir eylem biçimine yönelmiş, yöneltilmiş, ama yaptığına gerçekten inanan, insancıllığını yitirmemiş bir insan olarak sunuluyor. Gerçek de bu değil mi? Keza, öğrenci eylemleri, işçi sınıfı eylemi içinde erimemiş, tersine o eyleme çeşitli provokasyonlar için zemin hazırlayan öğrenci eylemleri kınanıyor, ama aynı Öğrenci eyleminin grev eyleminin içinde ve mantığında yer alması, işçileri slayd gösterileriyle Türkiye'de grev olgusunun geçmişi üstüne eğitmesi gibi davranışlar da olumlu bir yaklaşımla değerlendiriliyor.
Bu yaklaşım, Özkan'ın sonsal tavrında "diyalog gereksinmesi" biçiminde belirginleşiyor. Hasan, öğrenci eyleminin öncüleriyle veya grev kırıcılık yapanlarla bile çatışmaya girmeden önce diyalogu deniyor, onlarla anlaşmayı deniyor. Türkiye'de temelde aynı düşünceye inananlar arasında, sözgelimi solun çeşitli kesimleri arasında en küçük bir diyalog olanağının bile kalmamış gözüktüğü günümüzde, bu bizce çok önemli.
"Demİryol", biçim olarak da "Maden"e kıyasla daha olgun... Özkan, kalabalık sahneleri çekmede kendine özgü bir ustalığa sahip... Bu açıdan, grev, polisle çatışma, yangını söndürme gibi bölümler özellikle iyi. Bu bölümleri sonda Türkiye'de son yılların gerçek kitle eylemlerini, yürüyüşleri, vs. gösteren belgesel çekimlere bağlamak da, filme ("Maden"de de olduğu gibi) görkemli ve etkili bir son sağlıyor, ayrıca filmi yaşanan gerçeklerle daha bir yakınlaştırmış oluyor. Özkan'ın çekimde hiç yakın plan kullanmamış olması, filmin bir kitle Filmi olma, kahraman yaratmama amaçlarım biçimsel yönde pekiştiriyor. Dinamik bir kurgunun da filme yüksek dozda bir gerilim sağladığını belirtelim.
Buna karşılık, kuşkusuz filme getirilebilecek, getirilmesi gerekli bazı eleştiriler de var. Küçük bir iki mantık yanlışım bir yana bırakırsak (Hasan'ın vurulan kardeşinin başına İnanılmaz bir hızla, daha gazeteciler bile ordayken gelmesi gibi), kişilerin ele alınışında şematik kalınmış oluşu, Türkiye'de özel sektördeki grevler güncelliğin Ön planındayken niye bir devlet kurumundaki grevin ele alındığı, veya büyük burjuvazi gösterilir ve eleştirilirken niye yine (birçok Türk filminde olduğu gibi) ahlaksal davranışın eleştiriyi belirleyici Öğe gibi kullanıldığı (seks filmleri seyreden, açık-seçik espriler yapan burjuvalar, vs) gibi sorular sorulabilir. Bunlar, filmlerimizde hemen başvurulan bazı kalıplar... Oysa, sözgelimi burjuvazi eleştirisini belden aşağı düzeyde yapmak, kuşkusuz yanıltıcı olmaktan ileri gidemez, asıl eleştiri konusunu gözden kaçırtır. Sinemamızın bu gibi alışkanlıklardan kurtulması zaman alacak.
Ancak tüm bunlara karşın, "Demİryol" başta da dediğimiz gibi, Türkiye'de yaşanan politik olaylara dolaylı değil doğrudan doğruya eğilen ve birçok yaşamsal konuya yürekli biçimde el atan bir film olma özelliğini taşıyor. Bu özellik, hele yaşadığımız ortamda filme büyük önem kazandırıyor, ve "Demiryol" politik sinema tarihimiz içindeki yerini şimdiden almış bulunuyor. Tartışılabilir tüm yanlarına karşın, filmi temel politik tavrının, "Örgütlü savaşım gereği" biçiminde beliren ana bildirisinin doğru ve geçerli olduğu kanısındayız biz. Onun için filmi önemsiyor ve kitlelerce görülmesini, üzerinde düşünülmesini, tartışılmasını yararlı buluyoruz,”Atilla Dorsay, 12 Eylül Yılları ve Sinemamız"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder